DİĞER
“Yörükoğlu’nun öykü kişileri daha çok kendi hikâyelerini anlatıyorlar, dertlenerek, şikâyet ederek, itiraf ederek... Beri yandan birkaç istisna dışında öykülerin kime anlatıldığı meçhul, ama karşımızda gibiler ya da karşılarında gibiyiz. Meçhul birine, anonim, adsız birilerine, ama belki de biraz benzer dertlerden mustarip birilerine kendilerini anlattıkları hissi bırakıyor öyküler.”
"Güvercinler Gittiğinde’nin bir 'aşk romanı' olduğu kadar, bir bildungsroman olarak da okunabileceğini, çünkü bir olgunlaşma sürecini anlattığını savunmak istiyorum: Natalia adlı başkişinin önce 'Colometa' olup sonra da bunu tam yitirmeksizin (yadsımaksızın) yeniden ve daha yüksek bir düzeyde “Natalia” haline gelme süreci. Demek tam bir aufhebung, Hegel’in ünlü terimiyle."
"Soner Caner’in Gönül’ü ne kadar şenlikli ve masalsıysa, Halil Aygün’ün belgeseli de o kadar dramatik ve gerçekçi. Belki bu ikisinin birleşimi, Domların hayatına hakkını veriyordur: Ne pür-i pak bir şenlik, ne çıkışsız bir dram."
"Bir kitapta benim için en önemli şey kitabın dokusu ve yaratmaya çalıştığım ruh durumu. Bu ikisi neredeyse bir müzik gibi bir şey oluşturmalı. Kurgu, anlatım ve dil bu dokuya hizmet ediyor, hem de bu unsurlar dokuyu oluşturuyor. Bazen de kitabın hareket nedenini oluşturan tartışma varolan dokunun iyice içine gömülü kalıyor, dokudan ayırt edilemiyor."
“Ralf Rothmann, bireysel sorunlar ile savaş, ırkçılık, taciz, tecavüz ya da çalışma hayatının zorlukları gibi toplumsal sorunları, farklı kuşakların birbirini etkileyen hikâyeleri üzerinden tartışıyor romanlarında: ‘En zor iş, bir şeyi dünyaya getirmektir. Yok etmeyi, öldürmeyi her geri zekâlı becerir.’”
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
" İlk Osmanlı matbaasını İbrahim Müteferrika’nın 1727–1728 civarında kurduğu bir galat-ı meşhurdur, zira bu sadece ilk Osmanlı-Müslüman-Türk matbaasıdır. Osmanlı gayri Müslim matbaaları ise 1490’lı yıllardan itibaren çeşitli şehirlerde kurulmuştu, hem de padişah fermaniyle."
"Artık hatırlamıyoruz. Erişilebilir pratikler hayreti öldürüyor. Şiirler, kıssalar, kitaplar bir doymuşlukla özümsenmek yerine sadece kullanılmak için varlar. Dijitalleşmenin getirdiği enformasyon aşırı yüklenmesi, insanlık durumunu yeni bir hâle büründürdü."
"Olayların başlangıcında, yorum yapmak, daha doğrusu kutlama yapmak için fazlasıyla aceleci davranılmıştı. İlginç olan, bir yandan ana akım Batı medyasının, diğer taraftan İslamcı, sol, muhalif, demokrat farklı entelektüel çevrelerin, Arap Baharı’nı selamlamak konusundaki aceleciliği paylaşmış olmasıdır."
"Kaçışın derin ya da yüzeysel olması sadece seçenekleri değiştiriyor gibi geliyor bana. Mesela babam ahıra gidiyor canı sıkılınca, annem fasulye ayıklıyor gibi şeyler. Birileri de fotoğraflardan kendine hikâye uyduruyor; bence fark yok. Hepsi bir şekilde kaçış."
Bir kadın ve bir şair olarak Duygu Kankaytsın’a “kendine ait bir oda” dar gelir; ondan çok daha fazlasını, kadının çok daha özgür olduğu, çok daha rahat nefes alabildiği geniş bir dünya ister o...
Peki ama neden gidiliyor “bu ülke”den? “Yeni ülke”, yeni bir hayat mı demek sahiden? Bahar Çuhadar Yeni Ülke Yeni Hayat kitabını İlksen Mavituna'ya anlattı...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.